"Bahar havasının esmesinin nedeni, bahar harekâtı nedeniyle mi?"

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Politik'te Ali Bilge, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Özgür Özel arasındaki görüşmenin perde arkasına değiniyor.

""

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!

Özdeş Özbay: Günaydın!

A.B.: İyi haftalar.

Ö.M.: Gene son derece baş döndürücü, yoğun, geçen hafta sonlarından sonra yenisine girdik; haftanın değerlendirilmesine. Biz iç politikada görüşmelerle başlayalım isterseniz? Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özel’in görüşmesi, Beştepe’de gerçekleşen görüşmesinden başlayalım.

A.B.: Öncelikle bugün Hıdırellez; dinleyicilerimizin Hıdırellez sevincini paylaşalım, kutlayalım. Gezegeni ve iklimi mahvettiğimiz bir dönemde, Hıdırellez’i, baharı kutlamak ne kadar anlamlı, doğrusu bilemiyorum. Yas mı tutmak lazım, kutlamak mı lazım? Bilemiyorum. Bugün yasını tuttuğumuz bir günün de yıl dönümü; 68 kuşağının simge isimlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının da 54. yılı. Üç fidanı da, baharı da, Hıdırellez’i de selamlıyorum.

Bugün Çetin Altan’ı da anmak istiyorum. Neden anıyorum? Birazdan anlatacaklarım, usta gazetecinin köşesinin adına uygun düşüyor. Çetin Altan’ın ‘Şeytanın Gör Dediği’ başlıklı köşesi vardı - bugün anlatacaklarım biraz da ustanın köşesinin adına uygun düşüyor, onu da selamlayalım.


Geçen hafta Özel - Erdoğan görüşmesi henüz olmamıştı, iki gün önceydi programımız, enine boyuna konuşmuştuk, değerlendirmeye başlamıştık. Bugün, görüşmenin muhtemel bir yönüne değinmek istiyorum; görüşmenin ardından iki taraf da ‘resmi açıklama’ yapmadı, bazı bilgiler sızdırıldı, boş koltuk meselesi, ne yenildi, ne içildi, ikramlar, hediyeler konuşuldu, mesir macunu, bal takası da olmuş, bunlar konuşuldu, öncelik bunlara verildi.

Özgür Özel’in görüşmeye giderken dile getirdiği çok fazla konu vardı. Bunlara Erdoğan’dan ne şekilde bir tepki aldı? Bilmiyoruz. Mutabakat sağlanan konu oldu mu? Bunlar hakkında ayrıntılı bilgi gelmedi, sadece önümüzdeki günlerde ‘Erdoğan’ın iade-i ziyareti’ olacağı zikredildi. Doğru dürüst yapılmış ‘resmi açıklamalar’ göremedik. Yumuşama nerelerde oldu? Yumuşamanın dayanakları neler? Bahar havası nerede esiyor? Hukuk devleti alanı nerede? Bunları bilmiyoruz.

Bu görüşme Açık Radyo’da yıllar önce yaptığımız bazı programları hatırlatıyor - Başbakan Erdoğan ve Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Nisan 2007’deki e-muhtıradan sonra dört saat görüşmüşlerdi, ‘karılarımıza bile söylemeyeceğiz’ demişlerdi. Buna benzer bir görüşme de dış politikada olmuştu; yıllar önce Rusya ile yakınlığın tohumlarının atıldığı, dört saat süren Erdoğan - Putin görüşmesi olmuştu, hiçbir açıklama yapılmamıştı. Özel - Erdoğan görüşmesi sonrasında gördüğümüz ‘resmi sessizlik’ insanı düşündürtüyor. Nedenini araştırmakta fayda var? Araştırırken de son günlerin gelişmeleriyle görüşmeyi irtibatlandırarak bakmak lazım.

Türkiye ile Irak arasında geçtiğimiz hafta - 23 - 24 Nisan günleriydi sanırım - muazzam bir mutabakat anlaşması sağlandı. Mutabakat, 26 dosyada gerçekleşti. Yapılan anlaşmanın gövdesinde kalkınma yolu projesi bulunuyor. Yeni bir yol daha, tedarik hattı daha bölgemizde gerçekleşmesi düşünülen yollara eklendi, ulaştırma alanında imzalar atıldı, Basra Körfezi’nden Türkiye’ye uzanan bin 200 km’lik bir yol yapılacakmış.

Erdoğan, 12 yıl sonra geniş bir heyetle Bağdat’ı ziyaret etti, 26 başlıkta mutabakat imzalandı. Mutabakat başlıklarından önemli biri, Fırat ve Dicle suları, Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı ve kalkınma yolu projesi.

Bunları şimdilik bir kenara bırakalım. Bugünkü konumuza bağlantılı olduğunu düşündüğümüz mutabık kalınan diğer başlığa geçelim.

Varılan anlaşmaya göre, PKK, Irak devleti tarafından yasaklı örgüt ilan edildi. Erdoğan’ın ziyareti öncesinde, MİT Başkanı, Milli Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakanı, Irak hükümetiyle aylardır görüşüyordu. Türkiye devletinin, iktidarın isteği, ‘PKK’nın terör örgütü olarak Irak devleti tarafından ilan edilmesi’ydi. Terör örgütü olarak ilan etmediler ama Milli Savunma Bakanına göre ‘terör örgütü demeseler de ilk defa yasaklı örgüt demeleri yeterli oldu Türkiye için’.

Varılan mutabakata göre, güvenlik alanında kapsamlı bir işbirliği yapılacak. Türkiye ve Irak devletlerinin silahlı kuvvetleri, ortak harekat merkezi kuracaklar, işbirliğiyle Irak topraklarındaki PKK faaliyetleri sonlandırılacaklar. Zaten, Erdoğan ve diğer üst düzey yetkililerin PKK’nın Irak topraklarında varlığının bitirilmesine ilişkin açıklamalarda da bulunuyordu.

Varılan mutabakata göre, Türkiye’nin Irak sınırında 30-40 km’lik güvenli bir hat oluşturmasıyla bölgedeki PKK’nın varlığının ortadan kaldırılması hedefleniyor. Erdoğan, 2024 yazında Kuzey Irak’ta, PKK varlığına ilişkin kapsamlı bir askeri operasyonun yapılacağını, 2019 yılında başlayan Pençe-Kilit Operasyonu'nun da tamamlanacağınıçok kez dile getirmişti. Irak gezisi sonrasında da bu hususa bir kez daha işaret etti.



Türkiye’nin Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta yaptığı askeri harekatlar tarihine birazdan değineceğim ama şeytanın gör dediğine gelmek istiyorum.

Sorum şu: Erdoğan - Özel arasında görüşülen konular içinde Irak için düşünülen harekat var mıydı? Yaz ayları yaklaştı, bir ay sonra yaz, bugün Hıdırellez. Askeri bir harekat olacağını bizzat Cumhurbaşkanı, Milli Savunma Bakanı ve üst düzey yetkililer söylüyor. Türkiye, zaten bölgede sürekli bulunuyor ama bu harekatın derinliği 30 - 40 km - oldukça kapsamlı bir alanın temizlenmesi söz konusu. Doğrusu buna harekat mı yoksa savaş mı demek lazım, bilemiyorum.

Geçen hafta Özel’in Sözcü gazetesine verdiği demeci irdelemiştik. CHP Başkanı, “Şu anda Türkiye’nin uluslararası alanda yaşadığı sıkıntıların farkındayız. Türkiye’de muhalefet görevimizi yaparız ama yurt dışına gittiğimizde Türkiye partisiyiz” dedi, bunu vurguladı.

Şimdi bu iki açıklamayı yan yana koyun; önümüzdeki günlerde ya da aylarda yeni bir harekatın güney sınırımızda başlayacağını Cumhurbaşkanı söylüyor. Ana muhalefet lideri de Yurt dışında Türkiye partisiyiz’ diyor.Görüşmenin içeriğinde bu var mı?

Ayrıca CHP liderinin yanına, yeni milletvekili olan, bölgeyi de bilen Büyükelçi Namık Tan’ı alması da tamamlayıcı unsur olarak düşünülebilir doğrusu. Bahar havasının esmesinin nedeni, bahar harekatı nedeniyle mi? Görüşme konuları arasında ya da görüşmenin temel konusu bu başlık mıydı? Bu konu, görüşmede gündeme geldi mi? Şeytanın gör dediğinden kastım bu.

Görüşme sonrası resmi açıklama yapılmaması hoş değil - 12 yıl sonra muhalefet lideri ile iktidar görüşüyor ama ‘resmi açıklama’ yapılmıyor! Hiç iyi değil. Bildiğim kadarıyla, muhalefet lideri olarak en son Deniz Baykal ile görüşme olmuştu, 15 Temmuz’dan sonra da Kemal Kılıçdaroğlu, saraya gitmişti. Böylesi önemli bir görüşmenin ardından ‘resmi açıklama’ olmaması ilgi çekici.



Türkiye’nin bölgesinde, zaten sağında, solunda, ortasında, kenarında, her tarafında savaş hakimken, savaşlar devam ederken, ülkenin güneyinde büyük bir askeri harekatı başlatmayı hedefliyorsanız, bu şekilde PKK’yı bölgeden tamamen temizlemeyi amaçlıyorsanız, bu konuda Irak hükümeti ile mutabakat sağlamışsanız, konuyu muhalefetle de görüşmek isteyebilirsiniz.

Zaten muhalefetiniz de Türkiye dışındaki gelişmelere kendi iradesiyle hareket etmeyeceğini beyan etmişse, iktidarın iradesine katılabileceğini belirtmişse, bu konunun konuşulması kadar doğal bir şey olamaz. Biz de medya olarak ‘görüşmede bu mesele yer aldı mı’ sorusunu sormak durumundayız. Türkiye’nin yakın bir dönemde kapsamlı bir harekâta, bölgesel bir çatışmaya, savaşa vs. hazırlandığının da tespitini bizzat Cumhurbaşkanı, Savunma ve Dışişleri bakanı yapıyor. Ortada Irak’la da varılan bir mutabakat da var.



Biraz da Türkiye’nin güneyinde bugüne kadar yaptığı askeri harekâtlara değinelim; Türkiye, Suriye'de 2016 ve 2017'deki Fırat Kalkanı Harekâtı’nı, 2017'den 2020'ye kadar Bahar Kalkanı Harekâtı’nı, 2018'de Zeytin Dalı Harekâtı’nı ve 2019'da Barış Pınarı Harekâtı’nı düzenledi. Harekâtlar ile ‘tampon bölgeler’ de oluşturdu.

TSK, Mart 2018'de ise Kuzey Irak'ta, Dicle Kalkanı Harekâtı’nı başlattı. Pençe Harekâtı, ilk kez 2019’da başladı, aynı sene üç kez Pençe Harekâtı yapıldı. 2020’de Pençe - Kartal ve Pençe - Kaplan Harekâtları yapıldı. 2021’de yine Pençe - Kaplan, Pençe – Yıldırım ve Pençe - Şimşek harekâtları gerçekleştirildi. 2022 harekâtların adı Pençe - Kilit oldu, yıl içinde iki kez yapıldı. 2023’te yapıldığına dair bir açıklama yok, zaten seçim yılıydı. Aynı zamanda TSK orada sürekli bulunmaya başladı, üsleri bulunuyor.

Cumhurbaşkanı’nın söylediğine göre, yapılacak Pençe - Kilit Harekâtı ile PKK sorunu bitirilecekmiş, harekâtlar tamamlanacakmış. Türkiye ve Irak silahlı kuvvetlerinin koordinasyonunda harekât yapılarak, bölgenin PKK’lı unsurlardan tamamen temizlenmesi hedefleniyor. Uzun yıllardır kara ve hava kuvvetleri bölgede sürekli harekât da yapıyor. Ancak varılan mutabakata göre, derinliği artırma, 30 - 40 km derinliğe inmek PKK’yı daha güneye sürmek hedefleniyor.

Ne kadar büyüklükte bir alana girilecek diye kabaca bir hesap yaptım; 40 km derinlikte bir alana girecekseniz, işgal edeceksiniz demektir - ciddi bir alan. Irak sınırımız 378 km - 40 km güneye inecekseniz, 15 bin 120 km’lik bir alanı kapsayacak bir operasyon demek oluyor. Kıbrıs Adası’nın 9 bin 251 km2, Girit’in 8 bin 260 km2 olduğunu düşünürsek, alanın ne kadar büyük olduğunu anlamış oluruz. Çok büyük ve önemli bir harekât olacağı görülüyor. Irak merkezi hükümetiyle ilk kez bu konuda bir mutabakat sağlandığını da hesaba katmak lazım.

ReutersHaber Ajansı’nın analizine göre, TSK, 2018’den Haziran 2023’e kadar Suriye ve Irak’ta çoğu Kürt bölgeleri olmak üzere 6 bin hava saldırısı düzenlemiş. Reuters’a göre, 2016 - 2018’e kadar sivillerin ölümü 500’müş ama sivil ölümlerinin hesaplamasında uluslararası örgütler, kayıpların daha fazla olduğunu belirtiyor.

Geçen sene yurt dışı harekatlar için Meclis’e gelen tezkere de iki yıl müddetçe uzatılmıştı. Tezkereler Meclis’e geldiğinde konuyu programlarda değerlendirmişizdir - bilhassa da CHP’nin tavrını, ana muhalefetin iradesini doğru dürüst temsil etmediğini söyleyegeldik. CHP, tezkerelere hep destek vermiştir; 2015 ile 2020 tarihleri arasında iktidardan gelen tüm sınır ötesi operasyonlara izin veren tezkereye olumlu oy kullandı. 2021 ve 2023’te ‘hayır’ oyu kullandı ama ‘TSK’nın sınır ötesi harekât yapmasına karşı değiliz, tezkerede yer alan bir unsura karşıyız’ dediler - tezkerede, ‘Türkiye’de yabancı asker bulundurması’nın ifadesi vardı, bunu ‘kabul etmiyoruz’ demişlerdi. TSK’nın harekât yapmasına karşı olmadıklarını şerh düşerek, ‘hayır’ oyu vermişlerdi.

Tüm bunları üst üste koyduğumuzda resim daha net oluyor - Askeri bir harekât planlanıyor, ana muhalefet lideri, ‘Türkiye’nin uluslararası alanda yaşadığı sıkıntıların farkındayız, Türkiye’de muhalefet yapıyoruz ama yurt dışında gittiğimizde Türkiye’nin partisiyiz’ sözleri de tamamlayıcı bir unsur oluyor. Bu nedenle soruyu sormak durumundayız; yakın gelecekte olacağı söylenen harekâtla ilgili konular görüşmenin içeriğinde var mıydı? Bunun yanıtını beklemek, basın olarak hakkımız olmalı değil mi?

Ö.M.: Evet, ben de bir iki şey ilave edeyim izninizle; Murat Sabuncu, T24’te bugün bir yazı kaleme almış bu konuda, görüşmeler konusunda, geçen Perşembe yapılan AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in görüşmesi üzerine; ‘Erdoğan, yeni bir Türklük sözleşmesiyle iktidarı için CHP’yi de kapsayan bir dayanak mı inşa etmek istiyor?’ diye bir soru işaret başlığı var ama sizin dediğiniz, mesela, ‘Esas itibariye ana muhalefet partisi lideri Özgür Özel’in ‘ana muhalefet partisiyiz ama yurt dışında Türkiye partisiyiz’ noktasına yakından bakmak gerekiyor. Çünkü mevcut iktidarın en sorgulanamaz, bilinemeyen icraatı yurt dışındakiler. Mesela, Suriye’den Somali’ye, Libya’ya S400’lerden F35’lere kadar sorulması, sorgulanması, anlaşılması - kamuoyununa anlatılması gereken pek çok konu var. Milli meselelerde ne alınıp ne verildiği, ne kazanılıp ne kaybedildiği bilinmeli’ diyor. Bir de tabii her biri son derece önemli konulardan mesela, Erdoğan’ın bir yandan ekonomide zaman kazanmaya çalışırken, bir yandan da DEM Parti’yi, Kürtleri yalnızlaştırmak istiyor olabileceğini de söylüyor Sabuncu, “İki liderin baş başa yaptığı görüşmelerden sızanlar da geçen günlerde CHP’nin Adalet Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen’in CHP’nin takip ettiği toplumsal olay ve davalara ilişkin basın toplantısındaki ana başlıklarda dikkate değer,” diye de ekliyor. Yani internet sitesinde de varmış; ‘CHP’nin ve başlıklar şöyle; 1 Mayıs, Çorlu Tren Katliamı, Cumartesi Anneleri, İsias Otel’in Çökmesi, 10 Ekim Gar Katliamı, Tahir Elçi Suikastı, ve Yaşlı ve Hasta Tutuklular. Bunların her biri, son derece önemli konular. Bu hassasiyet de önemli,’ diyor. “Zaten CHP, Gezi davasını da, Sinan Ateş cinayetini de takipte. Yalnız konuşmalarda, görüşmelerde ve açıklamalarda altı kuvvetle çizilmeyen Kobani davası da var. Pek çok Kürt siyasetçinin yıllardır tutuklu yargılandığı davada, karar 16 Mayıs’ta açıklanacak. Karar öncesi ve sırasında CHP’nin aldığı tavır da son derece önemli olacak,’ diye ekliyor Sabuncu. Yani bayağı kritik bir dönemden geçiyoruz, sizin de altını çizdiğiniz gibi ben de ekledim Murat Sabuncu’nun yazısından.

A.B.: Geçen hafta ve bugün benim anlattıklarımla Murat Sabuncu’nun yazısı birbirlerini tamamlar nitelikte. Bu konuya bir de şunu ekleyeyim; Özel - Erdoğan görüşmesi, parti içi güç dengeleri açısından ne ifade ediyor? Bunu da incelemek lazım. Önümüzdeki günlerde göreceğiz görüşmelerin sonucunun etkilerini - şimdilik itiraz eden yok.

Bakın, kuzeyde Ukrayna ve Rusya savaşıyor, buna ‘Batı - Doğu savaşı’ da deniyor. Ortadoğu’da İsrail - Gazze savaşı, soykırımı devam ediyor, İsrail - İran itişmesi, dalaşması devam ediyor, Suriye - İsrail gerilimi/çatışması, Suriye iç savaşı devam ediyor. İsrail’in Lübnan’a her an savaş ilan edebileceğini konuşuyoruz, Azerbaycan - Ermenistan, Basra Körfezi’nde Güney Yemen, Sudan ve Somali çatışmaları devam ediyor.

Savunma Bakanlığı’nın Suriye’de etkisiz hale getirilenleri açıkladığı basın bültenini dün gördüm - her taraf bir ateş çemberi içerisinde. Söz konusu harekât, muazzam bir alanda gerçekleşecek, ciddi insan kayıpları olabilecek demek.

Savaş ve harekât demek, kamu harcaması demek. Bütçe dahil kamu açıklarının arş-ı âlâya ulaştığı bir dönemi yaşıyoruz; enflasyon almış yürümüş, sosyal güvenlik sistemi çökmüş vaziyette, emeklilerin hali belli - açlık sınırındaki maaşlarıyla yaşamaya çalışıyorlar.

‘Kamuda tasarruf tedbirlerini alacağız’ diyen bir Ekonomi, Maliye Bakanı var, bir iktidar var. Ha bugün, ha yarın, kamu tasarruf tedbirleri ilan edilecek ama bir türlü olmuyor, neden acaba? Kamu tasarruf tedbirleri ile sözde programın maliye politikası tarafı tamamlanacakmış, para politikası tamam olduğunu düşünüyorlar, o da ilginç.

Ancak burada sıkıntı var, tasarruf tedbirleri için ne yapacaklar? Yeterince zam veremiyorlar, insanlar inliyor, bütçede nereden kısacaklar? Belediyelere aktarılan gelirler mi kullanılacak?

Geçen hafta anlatmaya çalıştım; kur garantili mevduata verilen faiz esirgenmiyor, muazzam bir servet transferine göz yumuluyor, faizlerden tasarruf edilmiyor, zenginden doğru dürüst vergi alınmıyor bu ülkede, bu yıllardır böyle. Ne yapılıyor? Kamu hizmetinden kısıtlamalar yapılıyor; sağlıkta, eğitimde kısıtlamaya gidiliyor ve ücretlerde, emekli maaşlarında kısıtlamaya gidiliyor, belediye gelirleri akla geliyor.

Ne demek belediye gelirlerine el konulması ya da tasarruf edilmesi? Belediyelerde iktidar olan CHP’nin elinin tutulması demek, yeterli hizmeti götürememesi demek. Belediyelere gidecek kaynakları keserek yapacakları tasarrufu emeklilere dağıtacaklar gibi. Aslında tam şeytanca bir proje; belediyelerin hizmet götüreceği kaynağı emeklilere sadaka gibi vermek. Sürekli fakirden alıp zengine verme politikası ile yürüyen bir iktidar var karşımızda, hep böyle olunca nereden tasarruf edeceksin? Alan daralıyor, şimdi sıra belediye gelirlerine geldi.

Aslında AKP iktidarından devralınan belediyelerin çok ciddi bir borç yükü bulunuyor, bu borçların nasıl konsolide edileceği ve merkezi hükümetin belediyelere akan gelirlerin kesilip kesilmeyeceği konusunda Özgür Özel nasıl bir yanıt aldı mesela?

Bütçe tasarrufu denince akla gelmesi gereken aslında silahlı askeri harcamalardır, oralara hiç dokunulmaz. Askeri harekât demek, ciddi para harcamak demektir, kamu harcamalarını artırmak demektir. Böyle olunca akla yoksulların maaşlarının, verilecek kamu hizmetlerinin kesilmesi geliyor. Ama akla bir de yoksulların harekâta gönderilmesi geliyor, bu bizim bir gerçeğimizdir.

2024 yılının Ocak - Mart aylarında yani ilk çeyrekte, merkezi yönetim bütçe açığı 2023’e göre %105 artmış. Bu nedenle bütçede tasarruf yapmak için kıvranıyorlar, zenginden almayınca böyle oluyor. Silahlı kuvvetlerden de tasarruf yapılmıyor, o zaman nereye gidiyor? Zaten CHP belediyelerde iktidar olmuş, onun kaynağını keseyim, onun bir kısmını da emeklilere dağıtayım.

Etrafımız böyle kan gölüne dönüşmüşken, ülke olarak kapsamlı bir askeri harekât hazırlığında olunduğu görülürken, harekâtın arifesinde de ana muhalefet lideri iktidarın lideri ile görüşüyor. Görüşmenin sonucunda ‘resmi bir açıklama’ yapılmıyor. Özel - Kılıçdaroğlu görüşmesinden de bir açıklama olmadı ama Kılıçdaroğlu, T24te yayınlanan yazısıyla sanırım tavrını ortaya koydu, durum böyle.


Ö.M.: Süre de bitti gibi. İki cümle ilave etmek istiyorum söylediklerinize; bir tanesi, ‘her tarafta kan gölüne dönüşen savaş ve çatışma haberleri var’ dediniz ama merak etmeyin yılın sonuna doğru tamamen barış olacağını Azerbaycan ilan etmiş durumda - COP29 zirvesinin savaşan devletler arasında bir barış getireceğini açıkça söylemiş – biliyorsunuz, Azerbaycan ev sahipliği yapıyor.

Ö.Ö.: Barış COP’u.

Ö.M.: ‘Barış COP’u olacak’ demiş evet buna. Öbürü de, gelir dağılımı adı altında adaletsizliği konusunda da ABD’den bir haber var. Ünlü ekonomistlerden Gabriel Zucman, yeni bir analiz yayınlamış, 2018’de bir hesap yapmış ABD’deki milyarderlerin çalışan Amerikalılardan yani emekçi Amerikalılardan, işçi sınıfından yaklaşık 250 yıllık tarihinde ilk kez daha düşük vergi ödüyorlarmış, işçi sınıfından daha düşük oranda vergi ödüyorlarmış. O zaman da Türkiye’deki bu gelir dağılımı adaletsizliğine bakılınca ABD’nin yanında solda sıfır kaldığını da söyleyebilir ve sevinebiliriz.

A.B.: Evet, bu sadece Türkiye’ye özgü değil, cari kapitalizmin yarattığı bir durum. Sistem içi iktisatçılar da işaret ediyor - zenginden alıp fakire vermeyince durum düzelmeyecek. Kapitalist sistemin dünyayı nereye getirdiği ortada. Mesela, buna karşı uluslararası bir dayanışma ve mücadelenin nasıl olacağı? Bu da hayatımız zaten.

Ö.M.: Kapitalizmin gezegeni kurtarmayacağı yolunda da ayrıntılı yazılar çıkıyor, onları da konuşma fırsatı bulacağımızı ümit ediyoruz. Peki, bitirdik süreyi, çok teşekkür ederiz Ali Bey.

A.B.: İyi yayınlar.

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.